22 Mart 2009 Pazar

SALAH BİRSEL - 'Senin kocan suratı çirkin bir adam'








BULUT GEÇTİ

Sen şimdi kocanın evinde oturuyorsun
Ve artık saçların eskisi gibi değil
Geceleri yemekten sonra
Çorap söküğü dikersin
Belki de ellerin soğan kokar

Senin kocan suratı çirkin bir adam
Ağzı açık uyur
Ve senin vücudun bozulur çoçuk doğurdukça

Salah Birsel

Lafı çok uzatmayacağım sadece Salah Birsel yukarıdaki şiiri yazdığı için evlilik kurumunu aşağılama,genç kızlara kötü yol gösterme,evlilik kurumundan insanları soğutma,kadınların sürtük olmasını vb. cümleleri teşvik ettiği gerekçesi ile hakkında bir çok dava açıldı.Bir çok edebiyatçı onun aleyhinde yazılar yazdı.Hapis istemiyle yargılandı.Hepsinden galip çıktı.

Salah Birsel bugün 90 yaşında.İyi ki yılmadın ve yazdın.
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN ŞAİR SALAH BİRSEL

"Vurmayın güvercinleri uçarken,....

Uçarken, şairleri vuruyorsunuz."

Salah Birsel

YİNE YENİ YENİDEN DİYETTEYİM.

'Senin diyete girmenden bize ne derseniz' eğere istinaden ben iç disiplini sıfırın altı eksiklerde bir insanım.Size bunu söylemem sadece kendim için oluyor yani.
Sağlıklı beslenme kisvesi altında yine diyetteyim.Bu nedenle bu akşam evdeki tüm çikolatları yiyorum.Zaten tüm haftasonu da Haşim ustalarda,eve pizza servislerinde,donutlar yiyerek geçirip klasik bir türküm insanı olarak diyete hazır konuma geldim.İlk etapta bu hafta sonu aldığım kiloları vereceğim gözümün önüne gelmesiyle içimdeki pişmanlık eşliğinde son bailesy'imi içiyorum.

Herkese duyurulur,power plate eşliğinde diyetteyim.Ama yarın...(ooof yine pazartesi)

BENİM CANIM SELÜLİTLERİM

Orhan Veli'ye itafen; Hiç bir şeyen çekmedim şu selülitlerimden çektiğim kadar.

Ah benim canım selülitlerim sizi bünyemden atmak için girmediğim makina(popo ve baldır bölgeme bağlanmadık elektrot kalmadı),baldırlarıma sürülmedik krem(tüm marka selülit kremleri,özel yosun masajlarıyla mıncıklandım),enjekte edilmeyen ilaç(lipoliz:sayesinde popo altı- baldırım iğnelerden dolayı morardı.) kalmadı.Herkes terk eder bir gün ama siz beni hiç bırakmadınız.Selülit ile ilgili popüler ne varsa bir kobay misali hepsini bünyeye soktum.Valla hiç biri hiç bir işede yaramadı.Ama yılmadım cilt için gittiğim Prof. bir cildiyeciye de bu konuyu açtım ve tek dediği bunların hepsi pazarlama,para tuzağı.Yapılan hersey yapıldığı anlarda iyi gibi gelir bıraktıktan sonra yine eski haline döner deyip, en etkili olan selülit tedavisini açıkladı.Tek yapmamız gereken kalın bir vücut fırçası almak.(body shopta var) Zeytinyağını da sorunlu bölgeye sürüp kan dolaşımının tersi yönde 15 dk. fırçalamakmış.Ondan sonrada duşta bir sıcak bir soğuk olarak suyu o bölgeye doğru tutmak.Birde bol bol yürü dedi.Hepsi bu kadar.
Tabiki bu beni tatmin etmedi dünya kadar para akıtmadan hiç bir şey geçmemeli.
Para verince umut bağlamak daha bir keyifli oluyor.

Bu arada tüm bu aşamlarda ne kolamdan , ne kahvemden, ne çayımdam hiç bir zamanda vazgeçmedim:)

Yeni gözdem Power plate.Bu sefer selülit için değil ama iyi gelirse duble kaymaklı ekmek kadayıfı olur .Benim gibi tembel olup spor yapmak isteyenler için,görücez.Haftada 3 günden 10 dk.cık.Yarın başlıyorum,izlenimlerimi yazarım.

17 Mart 2009 Salı

11 Mart 2009 Çarşamba

ZUHAL OLCAY'LA AŞK'IN HALLERİ



Bir kadeh şarap eşliğinde kendinizi aşk'ın hallerine bırakın.
O zaten sizi istediğiniz yere götürecek.

5 Mart 2009 Perşembe

BU NASIL BİR SEY ?



Ne yapmaya çalıştıklarına anlam verdiğim bir aile Zeynep Tokuş ve kocası Alp Nurhoğlu

YIL 2009


Bir varmış bir yokmuş Zeynep Tokuş diye bir hanım kız! varmış.Bu bir gün İran da dizi çekimleri için giydiği çarşafı o kadar sevmiş o kadar sevmiş ki hiç çıkartası gelmemiş.İran'danki kadınların bıktığı ama hanım kızımızın kendini çok rahat hissettiği kara çarşafına daha bir sarılmış kameraları görünce.Ama çarşafa sadece sarılıp kameralara bakmakla olmaz bir-iki özlü sözde söylemek lazım diye düşünmüş.Kara çarşafıyla arz-ı endam etmiş İran sokaklarında kamera eşliğinde.

Ama bu masal daha devam eder de eder...


YIL 2007

Bir gün bir doktor varmış.Çok ünlü bir jinekologmuş.Ama 'kelin melhemi olsa başına sürer ' diyerek
tutmuş hocanın yolunu.Karısı hamileymiş o da doktormuş ama ' bu konu anlatılırken ben okulda yoktum' diye düşünerek tutmuş hocanın yolunu..


Bir yol tutturulmuş gider de gider...



Alp Nuhoğlu, bebeğinin iyileşmesinde Fethullah Hoca'nın katkısı olabileceğini belirterek "Bir iş için Amerika'ya New York'a gitmiştik. Orada yanımda İhsan Kalkavan da vardı. 'Buraya kadar gelmişiz hadi kalk Fethullah Hoca'nın yanına gidelim' dedi. Gittik, yemek yedik beni baş köşeye oturttular. Adam çok özel bir adam. Kendi duasının yazdığı bir altın vardı. 'Bunu al oğluna tak. Merak etme iyi olacak'dedi. Millet hocayı görmek için iki-üç ay sıra bekliyormuş.

Geldikten sonra bir baktım ki bebeğim iyileşmiş. Meme emmiş. Zeynep süt vermiş. O sütü rahatlıkla yutmuş. Acayip etkilendim. Hocaya ulaşmak kolay olmadığından yardımcılarıyla görüştüm. Bebeğin sağlığının yerinde olduğunu her şeyin yolunda olduğunu söyleyip teşekkür ettim.. Şimdi maşallah çok iyi bebeğim..."dedi.


TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR mi desek,ne desek ?

ben bilemedim desek.


DUYGU ASENA,8 MART VE BEN



Duygu Asena ile tanışmamız 89-90 yıllara dayanıyor.Duygu Asena yeri geldi ailemden biri oldu,yeri geldi yol göstericim yeri geldi yada gelmedi çok sey oldu hayatımda ki sonuçta bugünkü ben gercekten 'ben' olabildim.Türkiyede ki bir çok kadın gibi...

8 Mart Dünya Kadınlar Günü denilince ilk aklıma gelen ve keşke şimdi burada olsa kimbilir neler neler yazardı dediğim kişidir Duygu Asena.


Duygu Asena'nın Vatan gazetesinde yazdığı 8 MART yazısından alıntı,

Kadınlar bugüne dek çok sıkıntı çekti. Ve onları kurtarmak için pek kimse ortaya çıkmadı. Ne dünyayı kurtarmayı kendine misyon edinmiş erkekler topluluğundan, ne kadın olmayı ayrıcalık sanan ve kendini üstün gören birkaç kadından, ne de belirli yerlere gelmiş ve gerçekten kadınlar için bir şeyler yapabilecek kapasitedeki kadınlardan bir hayır geldi kadınlara.


  • Sonunda kadınlar kendileri anladılar durumlarını, kendileri fark ettiler yapılan haksızlıkları ve uyanmaya başladılar. Bizim ülkemizdekiler, henüz uyanışlarının, "gerinme" noktasında bile olsalar, birden zıplayıp, ayağa fırlayıverecekler.

    Türkiye'de yasalar, gelenekler, şeriat, kadını hep ikinci sınıf, yardıma muhtaç insan konumunda yaşattı.

  • Ama inandığım gibi, kadınlar hızla uyanıyor, kendilerini hep uyanık zanneden ve bu yüzden hep ortada olan, dolayısıyla yorulmuş erkeklerden çok daha dingin, atak, dinamik ve hevesliler.

    Yakın gelecekte artık kadınlara haksızlık yapılabileceğine inanmıyorum. Ve kabuğundan yeni çıkmış, koşmak, üretmek, doyasıya çalışmak heveslisi bu kadınlar, dünyayı yeniden yapılandıracak, canlandıracak gibi geliyor bana.

    Milliyet, 8 Mart 1997


  • Yakın zamanda kaybettiğimiz Türkel Minibaşı da anmadan geçemeyeceğim.
    İyiki böyle kadınların yaşadığı dönemi onlarla birlikte paylaştım.

    Türkel Minibaş 'Duygu Asena'yı anlatıyor:
    "Duygu 80'lerin karanlığına karşı duruşun simgesiydi. 'Kadının Adı Yok'la kadın ezilmişliğine karşı çıkarken, baskı ve şiddeti toplumsallaştıran tüm zihniyetlere de karşı duruyordu. Özellikle de 12 Eylül rejiminin travmasından kurtulmaya çalıştığımız; en doğal hak ve özgürlüklerin bile lütuf gibi sunulduğu o günlerde."

    NUR İÇİNDE YATIN...


    BEN kısmına gelirsem;

    8 mart kadınlar günü için bir akşam yemeği organizasyonuna arkadaşım tarafından davet edildim.Kimler gelecek kısmını telefon trafiği ile gercekleştirdikten sonra 2009 yılındaki üniversite mezunu,çalışan kadın profilinden seçmeler;

    -Kadınlar gününe gelebilmek için kocasından/sevgilisinden izin alanlar,
    -Yemeğe gidebilmek için kocalarına/sevgililerine sadece kadınların olduğu bir ortam olduğunu vurgulayanlar,
    -Kocalarının/sevgililerin gidilecek mekanı bilmediğinden dolayı yine-gene izin alamayanlar,
    -Dışarıya sadece eşi ile beraber cıktıklarına dair kuralları olanlar,

    vb.bir sürü yalanlar,bahaneler...

    Kısacası yemeğe kimlerin gittiği değil kadınların niye gidemediğinin tek cevabı

    'Kadınlar , kendi yalanlarına kendileri inanıyor.'

    3 Mart 2009 Salı

    KAÇASIM VAR BURALARDAN...




    Yukarıdaki resimler Alaçatı Sailors Otel -Bahçe'ye aittir.

    Dışarıda yağmur, camın kenarında bir ben.
    İşte çalışırken böyle yağmurlu-kapalı havalarda evde olmak,kahvemi elime alıp camın kenarına kurularak dergileri karıştırmayı hayal ederdim.Tabiiki evin içi sıcacık ,kahvenin yanında da güzel bir kurabiye ile süslerdim hayalimi.Efenim, yağmur yağıyor şartlar da hazır ama benim aklım güneşli günlere gitti.Alaçatı-Datça karışımı düşüverdi aklıma.Alaçatı'ya da Sailors otelde kalmak için giderim desem yalan olmaz.Size şöyle anlatayım 'zengin bir babanneniz var ve onun evinin bahçesinde kahvaltı ediyorsunuz,kalıyorsunuz' hissi yaşatan bir yer.
    Ya bir şeyleri özledim ya da bir şeylerden sıkıldım ki kaçasım var buralardan.